Tarih Öğretimi Kimin Hizmetinde? (Zerrin YILMAZ)

Kimliğimiz üzerine düşünmeyiz. Kimliğimiz üzerine düşündüğümüzde ya kimliğimizden dolayı ötekileştirilmişizdir ya da ötekiyle karşılaşmışızdır. Kierkegaard’ı hatırlatır biçimde birey, kimliğinden dolayı tekinsizliğe kapıldığında ya da kaygıya düştüğünde neliği üzerine düşünmeye başlar. Türkiye’de yaşayan bireyler için "kimlik problemleri" aslında çok tanıdıktır. Türkiye’de bireyler, birçok etiketlemeyle ve ötekileştirmeyle yaşar.

Kimliği kategorize etme ve tanımlama çabası, kendi içinde anlamlı bir bütün oluşturmakla birlikte, modern bir çelişkiyi de ifade etmektedir. Kimliğin tanımlamasının kendi içindeki açmazı, kavramın insandan bağımsız bir biçimde kavramsallaştırılma çabasından kaynaklanmaktadır. Kimlik kavramının ne olduğu; bireyler tarafından nasıl anlamlandırıldığı ve hatta nasıl yaşandığı ile ilişkilidir. Bireyin kendini tanımlama çabasında ‘özsel olarak kendisinin yapmış olduğu yorum ne oranda kendine aittir’ sorusu, insanın tarihsel bir varlık olma gerçeğinin ortaya çıkış noktasıdır. Ancak böyle bir tanımlama biçiminin “ben” ve “diğerleri”ni yaratması kaçınılmazdır. “Ben”i tanımlamak, kendi ekseninde “diğerleri”nin sınırlarını çizmektir. Yani burada “ben”i tanımlayan “öteki”dir.

Kolektif kimlikler, politik kimlikler olarak algılanır.

Din, cinsiyet, cinsel yönelim, etnik köken ve ırk gibi kolektif kimliklerin kişisel kimliğe ne ölçüde etki ettiği, modern kavramlarla açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Kolektif kimliklerden herhangi birinin, diğerleri üzerine egemen olması, diğer kolektif kimliği ya da alt kültürü kendinde şey olarak ötekileştirir. Homojenleştirme ve tek tipleştirme kavramı bu bağlamda değerlendirildiğinde, kolektif kimliklerin politik kimlik olarak algılanması anlamını taşır. Politik kimlik kavramı ve diğer kolektif kimlikler beraberinde din, modernite, ulus-devlet gibi kavramlarla bireyin etkileşimini gündeme getirir. Bir başka ifade ile kendini öteki hisseden kimliğin varlığı, tanınma politikalarını ve çok kültürlülüğü tartışma konusu yapar.

Egemen kültür ile alt kültür gerilimi, haklar mücadelesi bağlamında vatandaşlıkla ilişkili hale gelir. Ulusal kimliği tanımlamada kullanılan araçlardan başta geleni, daima tarih ve tarih eğitimi olmuştur. “Aynı milletteniz, aynı coğrafyada yaşadık, aynı değerleri paylaşıyoruz” gibi “aynı”lıkları tanımlayabileceğimiz yegâne alan, tarihtir. Zaten bahsedilen ortaklıklar, bireyleri ulus-devlet vatandaşı haline getirmektedir.

Ortak değerlerin varolmadığı alanlarda tarih, bu ortaklıkları oluşturan araç olarak kullanılmıştır. Farklılıkların tartışılmaya başlandığı dönemde, farklılıklar kendilerini ortak kimlikten ayırt edebildikleri oranda varolabileceklerini fark ettiler ki bu durum, kimlik taleplerinin aslında vatandaşlık talebi anlamına gelmesi demektir. Tarihin buradaki işlevi sadece yeni bir tarih anlatısı oluşturarak benzer biçimde kalmaya devam etmiştir. Bu anlatı diğer anlatıyı resmi ideoloji kabul ederek yapısökümü yaptığını iddia etmektedir. Yani kendini tarihte yeniden var etmeye çalışmaktadır. Her iki algıda ortak yön, kimliğin tanımlanmasında tarihin kullanılması olmuştur ve bu kullanımın toplumlarda kimi zaman dışlayıcı, kimi zaman birleştirici etkiler göstermiştir. Araçları ve amaçları farklı olsa da tarih eğitimi ve vatandaşlık, tarih eğitimi ve kimlik arasındaki sıkı ilişki günümüzde de devam etmektedir.

İktidar, tarih eğitimini “milli kimliği özümsemiş bireyler yetiştirmek” olarak tanımlar ve buna uygun müfredat hazırlar.

Milli kimlik ve millet oluşturma çabalarının temel referans noktasını oluşturan tarih öğretimi, postmodern dönemde vatandaşlığın bireysel kimlik ile anılmasıyla, “bireyin kimliği”ni belirlemede etkili olmaya başlamıştır. Diğer taraftan altkültür grupları da kendi tarih anlatılarını inşa ederek ortak aidiyet oluşturmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda tarih, ilk insandan -diğer bir tabirle efsane temelli kültürlerden günümüze kadar “Ben kimim?” sorusuna cevap arayarak köken problemini çözmekte ve kimlik tanımını geçmişe yapmış olduğu atıflarla belirleyerek kimlikle ilişkili hale gelmektedir. İktidarın, tarih eğitimi için belirlediği amaçlar ya da ondan beklediği faydalar “milli kimliği özümsemiş bireyler yetiştirmek” olarak tanımlanabilir.

Kimlik ve Tarih kitabında, bireysel ve kolektif kimliklerin tanımlanmasında ve yapılandırılmasında tarihin rolü tartışmaya açılmaktadır. Bir taraftan bireyin kendi düşüncesinin ortaya çıkışını temsil eden bireysel kimliği; diğer taraftan kolektif kimliğin, bireysel kimliğe yapmış olduğu diyalojik katkının dilsel ifadelerinde referans noktalarından olan tarihin, temsili olarak mı yoksa felsefi olarak mı kimliği belirlediği sorusuna cevap arama süreci, kitabın temel niteliklerinden birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda mutlak kimliğin bireylerin zihnindeki karşılığının, kimliğin metalaşması olarak ortaya çıkması muhtemeldir. Bu süreçte, tarihsel ifadelerin söylem olarak kullanılıp kullanılmadığı, diğer bir deyişle meşrulaştırma aracı olarak kimliğin eleştiriselliğe kapatılmasını sağlayıp sağlamadığını Akif Pamuk tartışmaya açmıştır.

Tarih eğitimi, özünü kaybedip vatandaş yetiştirmenin aracı oluverir.

İktidar ve egemen kültür için tarih eğitiminin iki temel amacı vardır: Bunlardan ilki tarihin disiplin içi amaçları, diğeri tarihin disiplin dışı amaçlarıdır. Tarihin disiplin içi amaçları; bireye tarihsel empati, tarihsel analiz ve yorum gibi beceriler kazandırmak olarak ifade edilebilmektedir. Diğer taraftan tarihin disiplin dışı amaçları; bireyin sosyalleşmesi, kültür aktarımı bağlamında bireylerin ortak değerleri tanımlayıp yaşamlarına aktarmasını ifade etmektedir. Benzer biçimde tarih eğitiminin vatandaş yetiştirme aracı olarak kullanılması disiplin dışı amaçları arasında sayılabilmektedir

Kimlik ve Tarih, bu derin meselenin, genel olarak tarih ve özel olarak tarih eğitimi perspektifinden incelenmesiyle yazılmış. Yazar-araştırmacı Akif Pamuk,  tarihin kimliği inşa ederken nasıl araç olarak kullanıldığını defalarca deneyimlemiş ve her bağlamda aynı metnin bireyler için nasıl farklı anlamlar taşıdığını, farklı bağlamlarda farklı anlatıların nasıl oluştuğunu gözlemlemiştir.

Tarih ve tarih öğretimi, tarih ve tarih öğretiminden daha fazlasıdır. Metnin içinde bütün bu farklı anlatıların ve dolayısıyla kimliğin inşasında tarihin taşıdığı rolü ve araçsal olarak nasıl kullanıldığını bulacaksınız. Tartışma metinlerini okurken belki sizler de yeni alt bağlamlar inşa edeceksiniz.

KİMLİK VE TARİH: KİMLİĞİN İNŞASINDA TARİHİN KULLANIMI, Akif Pamuk, Yeni İnsan Yayınevi, 2014.



0 yorum:

Yorum Gönder